Perşembe, Mayıs 06, 2010

Theodor ADORNO - Minima Moralia (34-39)

İspanyolca baskı kapağı

34
Başında-kavak-yelleri-esen-Hans
— Bilginin iktidarla ilişkisi sadece uşaklıkla değil, hakikatle de ilgilidir. Çoğu bilgi, eğer güçler ilişkisiyle orantılı değilse, biçimsel açıdan ne kadar doğru olursa olsun, geçersizdir. "Hitler benim için patolojik bir vakadır" - bir mülteci doktorun bu sözleri sonuçta klinik bulgularla doğrulanabilir, ama o paranoyak adına dünyanın başına sarılan nesnel belayla orantısızlığı bu tanıyı gülünçleştirmekte, sadece mesleki bir lafazanlığa indirgemektedir. Hitler belki "kendinde" bir patolojik vakadır, ama hiç kuşkusuz "kendi için" değildir. Mültecilerin Faşizme karşı demeçlerinin çoğunda görülen kibirli şişkinlik ve zavallılık da bununla ilgilidir. Özgür, mesafeli ve çıkarsız değerlendirme kalıplarıyla düşünen insanlar, aslında bu tür düşünceyi geçersizleştiren şiddet deneyimini bu kalıpların içine yerleştiremediler. Şudur nerdeyse imkansız olan görev: Başkalarının iktidarının da kendi iktidarsızlığımızın da bizi aptallaştırmasına izin vermemek.


35

Kültüre dönüş
. — Hitler'in Alman kültürünü yokettiği iddiası onu telefonlu masalarından kurmak isteyenlerin kullandığı bir reklam tekniğinden başka bir şey değildir. Hitler'in imha ettiği sanat ve düşünce zaten uzun süredir kopuk ve dışlanmış bir yaşam sürüyordu, son sığınaklarını da Faşizm temizledi. Oyuna katılmayanlar, daha Üçüncü Reich'tan yıllarca önce, kendi içlerine iltica etmişlerdi: Alman markının istikrar kazanışıyla Dışavurumculuğun sonu aynı tarihe rastlar. En geç bu tarihten itibarcn Alman kültürü de kendine resimli Berlin magazinlerinin ruhuna çok uygun bir istikrar kazandırıyordu - o magazinler ki Nazilerin "Neşeli Kuvvet"inden, Reich otobanlarından ve sergi salonlarının tuzu kuru Klasisizminden aşağı kalır yanı yoktur. Alman kültürünün tamamı, üstelik de en liberal olduğu yerde, hazla gevşemiş bir halde kendi Hitler'inin yolunu gözlüyordu: Mosse ve Ullstein'ın1 editörlerini ya da Frankfurter Zeitung'un yeni yöneticilerini Nazizme uşaklık etmekle suçlamak onlara haksızlık etmek olur.

Onlar her zaman böyleydiler; ürettikleri düşünsel metalarda benimsedikleri asgari direniş çizgisi, hiç yolundan sapmadan, aptallar tarafından anlaşılmanın -Führer'in kendisinin de belirttiği gibi- en değerli ideolojik yöntem sayıldığı bir siyasal rejim karşısında asgari direniş çizgisine dönüşmüştür. Ölümcül bir kafa karışıklığına yol açan da budur. Hitler kültürü yoketmiştir. Hitler Bay X'i sürgüne yollamıştır, öyleyse Bay X kültürdür. Evet, öyledir aslında. Hem çalışkanlıklarıyla hem de nüfuz alanlarının kesin olarak ayrışması sayesinde yurtdışında Alman zihnini temsil etme maharetini gösteren mültecilerin edebi ürünlerine kısa bir bakış bile mutlu bir yeniden inşadan ne beklenebileceğini ortaya koyuyor: Broadway yöntemlerinin Kurfürstendamm'a ithali - ama yirmili yıllarda da bu ikisi arasındaki fark, ikincisinin niyetlerinin iyiliği değil, araçlarının yetersizliğiydi sadece. İşe Weimar' dan başlamak zorundadır kültürel Faşizme karşı olanlar, "Monte Carlo'nun Bombalanışı"ndan ve Basın Balosundan - Hitler Almanyasında Fallada2 gibi kaygan ve şaibeli tiplerin sözlerinin, kendi prestijlerini başka topraklara taşımayı becerebilen o pek sağlam ve namuslu şöhretlerin söylediklerinden daha fazla doğnı içerdiğini keşfetme durumunda kalmak istemiyorlarsa eğer.

36

Ölüme Götüren Saglık
. — Bugünün prototipik kültürünün psikanalizi diye bir şey mümkün olsaydı eğer; eğer ekonominin mutlak egemenliği, koşulları kendi kurbanlarının ruhsal yaşamıyla açıklamaya yönelik bütün çabaların içini boşaltmış olmasaydı; ve psikanalistler de çoktan o koşullara bağlılık yemini etmemiş olsalardı - böyle bir araştırma, çağın özgül hastalığını normallik olarak tanımlamak zorunda kalırdı. Bugün, bireyin bedence ve ruhça sağlıklı olduğunu kanıtlamak için göstermesi gereken libidinal performans, ancak en derin düzeyde sakatlanma pahasına, dışa dönüklerde de içselleşmiş hadımlaşma pahasına elde edilebiliyor. Bu sakatlanmanın yanında, babayla özdeşleşmenin sonucu olan o eski vazgeçiş bile sadece bir çocuk oyunudur, zaten başından beri oyun olduğu bilinen bir oyun...
Düzgün adam ve tatlı kızın bastırması gereken sadece arzuları ve içgörüleri değildir şimdi; burjuva çağlarında o bastırmanın sonucu olarak ortaya çıkan semptomları da bastırmak zorundadırlar. Tıpkı ışığın, temiz havanın ve sağlıklı yaşamın müsrifçe sergilenmesiyle o eski adaletsizliğin ortadan kalkmaması, hatta rasyonelleşmiş büyük sermayenin parıltılı saydamlığı altında daha da görülmez olması gibi, zamanımızın içsel sağlığı da hastalığın nedenlerini ve oluşumunu hiç değiştirmeksizin hastalığa kaçış yollarının tıkanmasıyla elde ediliyor. Gereksiz bir yer israfı olarak görülen karanlık sandık odaları yıkılıp banyoya dahil edildi. Kendi de sağlıklı yaşamın bir parçası haline gelmezden önce psikanalizin şüphelendiği şey bugün doğrulanmıştır artık. En aydınlık odalar dışkının gizli malikaneleridir.
"Sefalet sürüyor. Görüldü ki / îmkansız onu yoketmek. / 0 zaman üstü örtülüyor" dizeleri, gittikçe artan maddi eşitsizliğin mal bolluğuyla geçici olarak gizlendiği alandan çok, ulusal ekonomi için geçerlidir. Sonradan gün yüzüne neşelilik, açıklık, sosyallik, zorunlu olana uyarlanma yeteneği ve dengeli, pratik bir kafa yapısı olarak çıkan çarpılma ve şekilsizleşmelerin ilk işlendiği cehennem odasını hiçbir bilim araştırmamıştır bugüne kadar. Bu özelliklerin temellerinin, nevrozları hazırlayan çocukluk döneminden bile daha eski evrelerde atıldığını düşünmek çok yanlış olmaz: Eğer nevroz içgüdünün yenilgiye uğradığı bir çatışmanın ürünüyse, andırdığı sakatlanmış toplum kadar normal olan bu yeni durum da çatışan güçleri daha birbiriyle kapışmadan önce iktidarsızlaştıran bir tür tarih-öncesi cerrahi müdahalenin ürünüdür. Bu yüzden daha sonraki çatışmasızlık da bilgiyle gerçekleştirilen bir iyileşmeyi değil. çok önceden belirlenmiş bir sonucu, kolektifmercinin önsel zaferini yansıtır. Daha şimdiden müracaatçıların yüksek ücretli görevlere atanmalarının koşulu haline gelmiş olan o kendinden emin sakinlik, sonradan işverenlerle personel müdürünün siyasal olarak dayatacağı zorunlu suskunluğun imgesidir.
Sağlıklının hastalığını teşhis etmenin tek nesnel yolu, rasyonel varoluşlarıyla yaşamlarının aklın yardımıyla alabileceği muhtemel yol arasındaki uyuşmazlığı ortaya koymaktır. Yine de hastalığın izleri ele verir onları: Derileri, düzenli desenlerden oluşan bir döküntü tabakasıyla kaplanmış gibidir - bir tür inorganik kamuflaj. Tam da coşkulu bir canlılığın ve görkemli bir gücün belirtileriyle dolup taşan kişilerin aslında tahnit edilmiş cesetler olduğunu ve tam gerçekleşemeyen vefatlarına ilişkin haberin de sadece nüfus politikasının gerekleri yüzünden onlardan esirgendiğini bile düşünebiliriz. Ölüm yatıyor bugünün geçerli sağlığının altında. Sağlığın bütün kıpırdanışları kalpleri çoktan durmuş varlıkların refleks devinimlerini andırıyor. Mutsuz kırışıklarıyla çoktan unutulmuş korkunç çırpınışlara tanıklık eden bir alın, mantığın düzgün akışını sekteye uğratan anlık bir budalalık veya yersiz, gülünç bir hareket - ancak böyle şeyler koruyor kaybolmuş bir yaşamın izlerini, belki onlar bile değil. Çünkü toplumsal olarak belirlenmiş o fedakarlık, o kurbanlık yaşantısı bireyde değil de ancak toplumun tümünde açığa çıkabilecek kadar evrenselleşmiştir. Toplum bütün bireylerin hastalığını kendi üstüne almıştır sanki ve bireyde gömülü duran öznel yazgı da ancak orada, Faşist eylemlerin tıkanmış çılgınlığında ve bu eylemleri haber veren veya kışkırtan sayısız olayda, kendi nesnel ve görülebilir karşılığıyla bütünleşmektedir. Ama kimi rahatlatabilir ki normalin hastalığının mutlaka hastanın sağlıklı olması anlamına gelmediğini ve onun da çok zaman aynı felaketin başka bir ifadesi olduğunu düşünmek.

37

Haz ilkesinin berisinde
— Freud'daki baskıcı eğilimlerin cinsellik kuramında işbilir revizyonistlerin işaret ettiği katılıkla ve insanca sıcaklık eksikliğiyle hiç ilişkisi yoktur. Profesyonel sıcaklık, kar amacı güttüğü için, insanlar arasında uçurumlara karşın yakınlık ve dolaysızlık üretmeye kalkışır. Kurbanını aldatır, çünkü onun zaafını onaylarken aslında onu o hale getiren dünyayı onaylamaktadır; hakikatten uzaklaştığı ölçüde de ona haksızlık eder. Freud'da böyle bir insanca sıcaklığa pek rastlanmıyorsa eğer, bu onun hiç değilse bu açıdan siyasal iktisadın eleştirmenlerinin yanında yer alması demektir ki bu da Tagore'la ya da Werfel'le birlikte anılmaktan iyidir. Asıl talihsizliği şuydu: Bir yandan, burjuva ideolojisinin basıncına karşın, bilinçli edimlerin bilinçdışı içgüdüsel temelini maddeci bir biçimde araştırıyor, ama aynı zamanda içgüdü karşısındaki burjuva horgörüsünü de benimsiyordu; oysa bu horgörü de tastamam Freud'un çözmeye ve yıkmaya çalıştığı rasyonatizasyonların bir ürünüydü.
Freud, Giriş Konferansları'nda açıkça belirttiği gibi, "toplumsal hedefleri temelde bencil olan cinsel amaçlardan üstün gören... genel değerlendirmeye" bütünüyle katılmaktadır. Bir psikoloji uzmanı olarak, toplumsal olanla bencil olan arasındaki karşıtlığı durağan haliyle ve hiç sınamaksızın benimser. Bu karşıtlığın oluşmasında baskıcı toplumun payını görmediği gibi, kendi betimlediği yıkıcı süreçlerin izini de görmez. Daha doğrusu, teorisizliği ve önyargılarıyla iki uç arasında salınıp durur: içgüdünün yadsınışına gerçekliğe aykırı bir bastırma olarak karşı çıkmak üzereyken, bir anda öbür uca savrularak bu yadsımayı kültür için yararlı bir yüceltim olarak alkışlar. Bu çelişkide, kültürün kendi Janus-doğasının3 da payı vardır ve sağlıklı cinsellik övgüleriyle savuşturulamayacak bir ikiliktir bu. Ama Freud'da, analizin hedefıni belirleyen eleştirel standardın sulandırılmasına yol açar. Freud'un aydınlanmamış aydınlanması, sonunda burjuva düşbozumunun çıkarlarına hizmet etmektedir. İkiyüzlülüğün geç dönem muarızlarından biri olarak, bir yanda bastırılmış olanın apaçık özgürleşme isteğiyle öte yanda apaçık bastırmaya mazaret arayan bir tavır arasında ikircikli bir konum almıştır Freud. Akıl sadece bir üstyapıdır onun için; ama bunun nedeni, resmi felsefenin öne sürdüğü gibi, Freud'un psikolojizmi değildir - bu psikolojizm, tarihsel hakikat anına yeterince nüfuz edebilmiştir; asıl neden, Freud'un akıl denen araca makul olma imkanını verebilecek olan amacı reddetmesidir. Hazdır bu amaç, anlamın uzağında, aklın nüfuz edemediği bir yerde durur. Ama hazzın doğa hizmetkarlığını aşan yönü bir kez unutulduğunda ve böylece küçümsenerek türün devamını sağlayan oyunlar repertuarına dahil edilip kendisi de aklın bir hilesi olarak sunulduğunda ratio4 da bayağılaşarak rasyonalizasyon durumuna düşer. Hakikat göreceliğe ve insanlar da iktidara teslim edilmiştir. Ancak ütopyayı kör bedensel hazda -nihai amacı tatmin ettiği ölçüde kendisi amaçsız olan hazda- konumlandırabilen kişinin hakikat hakkında sağlam ve geçerli bir fikri olabilir. Ama Freud'un çalışması, zihne ve hazza karşı duyulan çifte düşmanlıkla maluldür (Freud pek farkında değildir bunun) ve üstelik bu çifte düşmanlığın ortak kökenlerini anlama imkanını da bize yine psikanaliz vermektedir.
Bir Yanılsamanın Gelecegi'nde, gezgin tüccarın semavi dünyayı meleklere ve serçelere bırakmak gerektiği yolundaki hükmünü yaşlı ve külyutmaz bir beyefendinin beyhude bilgeliğiyle aktardığı pasaj, Konferanslar'da. hazcı toplumun sapık pratiklerini sofuca bir dehşet içinde lanetlediği pasajın yanına konulmalıdır. Haz ve cennet karşısında eşit ölçüde tiksinti duyanlar aslında nesne durumuna düşmeye en yatkın olanlardır: Başarılı bir analizden geçmiş olanların çoğunda görülebilen o kof ve mekanik nitelik sadece hastalıklarının değil, özgürleştirdiği şeyi bağlamından koparan tedavilerinin de hanesine yazılmalıdır. Terapinin en etkili yöntemi olarak görülen ve çözülmesi de boşuna analitik tedavinin candamarı sayılmayan aktarım,6 bir zamanlar öznenin kendini erotik eğilimlerine bırakmasıyla kendiliğinden biçimde gerçekleşen ve kişiyi de zenginleştiren ama şimdi öznenin yapay bir ortamda gönüllü olarak ve yıkım pahasına gerçekleştirdiği o benlik ilgası, bugün her türlü zekayla birlikte ona ihanet etmiş olan analistleri de tasfiye eden ve sadece bazı reflekslerden oluşan o liderimi-izlerim davranışının modelini çoktan çizmiştir.

38

Dansa davet.
— Psikanaliz, nevrozlarla kısıtlanan haz duyma yeteneğini eski haline getirmekle övünür. Sanki sırf bu haz-duyma-yeteneği kavramı bile böyle bir şeyi -eğer gerçekten varsa- epeyce değersizleştirmeye yetmezmiş gibi. Sanki mutluluk üzerine spekülasyonla gerçekleşen bir mutluluk bu sözcüğün anlattığı şeyin tam karşıtı değilmiş, sanki böyle bir mutluluk, kurumsal olarak planlanan davranış modellerinin zaten sürekli küçülen yaşantı alanına yeni bir tecavüzü değilmiş gibi. Egemen bilinç ne hale gelmiş olmalı ki geçmişte sadece Macar operetlerindeki ataşelere uygun görülen o şampanya şakraklığı ve zorlanmalı müsriflik gösterisinin doğru yaşama düsturlarından biri olduğuna ciddi ciddi inanılıyor bugün. Reçeteli mutluluk tam da adına benziyor; bu mutluluktan pay alacak nevrozlunun bastırma ve gerilemenin2 onda bıraktığı son akıl kırıntılarından da arınması ve analistini memnun etmek için de bütün bayağı filmleri görme konusunda son derece hevesli davranması, Fransız restoranındaki pahalı ama kötü yemekten, ağır içkiden ve "seks" adı altında bir ilaç olarak kullanılan sevişmeden müthiş zevk alması gerekiyor.
"Yaşam her şeye karşın iyidir" - Schiller'in daha söylendiği anda bile kof bir ses veren bu önermesi, bugün, her yere yayılmış reklamcılıkla aynı koroda yer aldığı ölçüde, düpedüz ahmaklık haline gelmiştir; ve psikanaliz de, daha iyi imkanlarına karşın, yangına körükle gitmektedir. İnsanların yaşadığı ketlenmelerin sayısı çok fazla değil çok azdır bugün; üstelik bunun onları bir nebze daha sağlıklı kıldığı bile söylenemez. Öyleyse uyum yeteneği ve ekonomik başarıdan farklı ölçütlere yönelmek isteyen bir katharsis yöntemi de insanların genel ve -ayrılmaz biçimde ona bağlı- kişisel mutsuzluğun farkına varmalarını sağlamak ve bu iğrenç düzenin sanki onları dışardan tutsaklaştırması yetmezmiş gibi içlerindeki yaşam üzerinde de bir ikinci boyunduruk kurmasına yol açan doyum yanılsamalarından yoksun kalmaları için çalışmak zorundadır. İnsan, ancak sahte hazza doyup da kendisine sunulan şeylerden tiksindiği ve sadece mutluluğun pozitif vekilinin değil -bu vekile karşı gösterdiği sözümona marazi dirençten vazgeçtiğinde mutluluğu satın alabileceği söylenmektedir ona- gerçekten adına layık bir mutluluğun bile yetersizliğini sezdiği anda deneyimin potansiyel boyutlarını anlamaya başlayabilir. Bilimsel epikürcü sanatoryum yöneticisi ile eğlence endüstrisinin asabi propaganda şeflerinin bir ağızdan seslendirdikleri "mutlu ol!" nasihatında, işten huzursuz bir halde dönüp de kapıda kendisini neşeli gülücüklerle karşılamadıkları için çocuklarını haşlayan babanın öfkesini andıran bir şey vardır.
Egemenlik mekanizması, yol açtığı acıların görülmesini de önler: Mutluluk vaazlarıyla başlayıp sırfyurttaşlanmız acı çığlıklarını işitmediklerine kendilerini inandırabilsin diye Polonya'nın en uzak köşelerinde kurulan insan mezbahalarına varan gelişim çizgisi hiç dolambaçlı değildir. Budur ketlenmemiş bir mutluluk yeteneğinin modeli. Bütün bu balonu patlatan kişiye psikanalizin verdiği cevapsa bunların kendi Oidipus kompleksinden ibaret olduğudur.

39

Ego iddir. —
Psikolojinin gelişmesiyle burjuva bireyinin hem Antik çağdaki hem de Rönesans'tan sonraki yükselişi arasında çoğu zaman bir bağ kurulur. Bu, psikolojiyle burjuva sınıfının yine paylaştığı ve bugün bütün ötekileri dışarda bırakmak pahasına gelişmiş olan karşıt bir eğilimin gözden kaçmasına yol açmamalı: Bireyin bastırılışı ve çözülüşü ki, bilgi de tastamam o bireye hizmet etsin diye kendi öznesine geri bağlanıyordu. Her türlü psikoloji, Protagoras'tan beri, insanı her şeyin ölçüsü yaparak yüceltmiştir ama, böylece onu başından beri bir nesne olarak, bir tahlil malzemesi olarak ele almış ve bir kez aralarına kattıktan sonra şeylerin cansızlık ve boşluğunu ona da aktarmıştır. Özne adına nesnel hakikatin yadsınması, öznenin de inkarı anlamına gelir: Her şeyin ölçüsü için hiçbir ölçü kalmaz ortada; olumsallığa düşen özne, hakikatsizlik haline gelir. Ama bu da toplumun gerçek yaşam sürecine işaret ediyordur. İnsan egemenliği ilkesi, mutlaklaşarak, sivri ucunu mutlak nesne haline gelen insana çevirmiş ve psikoloji de bu ucun daha da sivriltilmesi için işbirliğini esirgememiştir. Benlik, psikolojinin yönlendirici idesi ve önsel nesnesi, onun merceği altında, her zaman geçersizleşmekte ve gerçekte varolmayan bir şeye dönüşmektedir. Psikoloji, bir mübadele toplumunda öznenin aslında özne değil de bir toplumsal nesne olduğu gerçeğine müracaat etmekle, topluma bunun böyle olmasını ve böyle kalmasını sağlayan silahları da hediye etmiştir. Yetilerine ayrıştırılmış insan, işbölümü olgusunun kendi sözde öznelerine de yansıtılmış halidir ve bu da onları daha karlı biçimde kullanma ve çekip çevirme çabasının ayrılmaz bir parçasıdır. Psikolojinin yozlaşmış bir biçimi olarak görülemez psikoteknik; en başından beri onun temel ilkesinin içkin bir boyutudur. Gerçek bir hümanist olan ve bunu yapıtının her cümlesinde sezdiren Hume, bir yandan da benliğin bir önyargıdan ibaret olduğunu söylüyordu - bu çelişki, genel olarak psikolojiyi de tanımlar. Üstelik bu noktada hakikat de Hume'un yanındadır, çünkü kendini "Ben" olarak ortaya koyan şey gerçekten de bir önyargıdır, soyut tahakküm merkezlerinin ideolojik bir hipostazlaştırılmasıdır; ve bu hipostazlaştırmanın eleştirisi de "kişilik" ideolojisinin yıkılmasını gerektirir. Gelgelelim, bu yıkım, kalıntılar üzerinde tahakküm kurulmasını daha da kolaylaştıracaktır. Psikanalizde apaçık görülen de budur. Kişiliği, yaşamak için gerekli bir yalan olarak katar teorik sistemine. Psikanalize göre kişilik, bireyin içgüdüsel feragatini ve gerçeklik ilkesine uyarlanmasını sağlayan sayısız rasyonalizasyonları bir arada tutan o en büyük ve kuşatıcı rasyonalizasyondur. Ama sırf bunu kanıtlamakla insanın yokluğunu da onaylamış olur psikanaliz. Onu kendine yabancılaştırarak, iç bütünlüğüyle birlikte özerkliğini de yadsıyarak, kişiyi tümüyle rasyonalizasyon düzeneğine, uyarlanma düzeneğine tutsak eder. Böylece egonun gözünü budaktan sakınmayan özeleştirisınin yerini başkasının egosuna yöneltilen "teslim ol" talebi alır, Psikanalistin bilgeliği de, resimli korku magazinlerinin Faşist bilinçdışındaki "psikanaliz" resmine indirgenir sonunda; Her mesleğin bir "tezgah" gibi göründüğü bir ortamda, bu "tezgahlardan" birine, acı çeken ve çaresiz insanları dönüşsüzce kendine bağlama ve böylece onları denetleme ve sömürme imkanı veren bir teknik. Psikanalizin bir sahtelik olarak dışladığı telkin ve hipnoz, panayırda gelip geçenleri kendi çadırına çekmeye çalışan şarlatan büyücü, onun azametli sistemi içinde bir kez daha boy gösterirler - tıpkı sessiz fılmin Hollywood epik'lerinde yeniden ortaya çıkması gibi.
Geçmişte yardım olan şey, daha büyük bir bilgi sayesinde yardım etme imkanı, bugün dogmatik ayrıcalık yoluyla başkalarının aşağılanmasına dönüşmüştür. Burjuva bilincinin eleştirisinden geriye kalan tek şey, doktorların her zaman ölümle gizli suçortaklıklarını açığa vurdukları o omuz silkme jestidir. - Psikolojide, saf içsellik denen o dipsiz sahtelikte (insanların "özellikleriyle"' ilgilenmesi de rastlantı değildir), burjuva toplumunun dışsal mal-mülk alanındaki bütün pratiği yansır. Bu mallar, toplumsal mübadele sonucunda artmıştır, ama her burjuvanın alttan alta sezdiği bir provizoyla birlikte. Bireyin sahip olduğu, sınıfın ona emanet ettiği bir mülktür sadece; ve denetimi ellerinde tutanlar da, mülkiyetin evrenselleşmesi sonucunda yine mülkiyetin kendi ilkesi (esirgemekten ibaret olan bir ilke) tehlikeye düştüğü anda bu mülkü ondan geri almaya hazırdırlar. Psikoloji de mülkiyete yapılanı özellikler bahsinde tekrarlar. Bireye kendi mutluluk payını bağışlayarak onu mülksüzleştirir.

Hiç yorum yok: