Cuma, Mayıs 07, 2010

Adorno ve Horkheimer

Max Horkheimer ve Theodor Adorno. (Fotoğraf: Jeremy Shapiro, Heidelberg, 1965)

"Batı Kıyısına yaptığı bir inceleme gezisinin ardından Horkheimer şöyle yazar: "Bütün yolculuk boyunca hep gözlerimin önüne geldi durdu: Para en iyi koruyucudur, para en iyi koruyucudur, para en ..."' Bu takıntı, onun mali patronluğuna dayanan ve sunduğu eşsiz entelektüel ortamdan yararlanmak isteyen sürgündekilerden oluşan Enstitü'nün öteki üyelerini sürekli olarak yönlendirmesine yol açtı. Kimilerine düşük maaşlar veriliyordu ya da atılmışlardı; ötekilerse böl-ve-yönet stratejisinin kurbanlarıydılar. Horkheimer örneğin sürekli olarak Adorno ve Marcuse'u birbirine karşı oynadı ve uzun süren düşmanlıklar yaratılmasını sağladı. Bu patolojik ürkeklik onu yaratan şeyden daha uzun sürdü: Horkheimer, 1950'li yılların sonlarında Frankfurt Üniversitesi'nin önde gelenlerinden biri olarak muhafazakâr Batı Almanya'ya tamamen yerleştiğinde Adorno'nun (çok daha zeki olmasına rağmen hep Horkheimer'ın düşüncelerine razı oldu) Jürgen Habermas'ın The Structural Transformation of the Public Sphere'e [Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü] dönüşecek olan araştırmasının danışmanlığını yapmasını engelledi, çünkü Habermas'ın fazla sol-kanatta olduğunu düşünüyordu." Callininos'dan

Theodor ADORNO - Minima Moralia (72)


Fransızca baskı kapağı, Kanada




72
İkinci hasat.
— Yetenek belki de yüceltilmiş öfkeden başka bir şey değildir: İnatçı nesneleri yok etmek amacıyla vaktiyle uç noktaya götürülmüş enerjileri sonradan sabırlı gözlemin yoğunlaşmasına dönüştürme ve böylece şeylerin gizini ortaya çıkarana kadar uğraşma kapasitesi - oyuncak bebeğin son "ınga" sesini duyana kadar onu kırıp döken bir çocuk gibi tıpkı. Pratik nesnelerle ilişkisini kesmiş ve düşüncelere dalmış bir adamın yüzüne bakıp da bir saldırganlığın -başka zaman eyleme dökülecek bir saldırganlık- izini görmemiş olabilirmiyiz hiç? Yaratışın coşkusu içinde kendinden geçmiş sanatçı, "öfkeden gözü dönmüş gibi çalışmak" sözünde de ifade bulan bir hunharlığa hedef olduğunu hissetmiyor mudur? Üstelik kişinin kendini hem kısıtlılıktan hem de kısıtlanmışlığın sonucu olan öfkeden kurtarması için tam da böyle bir öfkeye ihtiyacı yok mudur? Sanatın uzlaşmacılığı, sadece yıkıcılığından alınmış bir ödün olamaz mı?

Bugünlerde çoğu kişi dikenlerle vuruyor.

Bazı nesneler, jestleri ve dolayısıyla davranış tarzlarını kendi yapılarında taşırlar. Terlik, elin hiç yardımı olmadan giyilmek üzere tasarlanmıştır. Eğilmeye karşı duyulan nefretin anıtıdır.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (51-71)



İKİNCİ BÖLÜM

1945 •
Herşeyin kötü olduğu yerde en kötüyü bilmek iyi olmalı. F. H. Bradley
51
Aynanın arkasına.
— Yazarlar için bir ilk uyarı: Her metinde, her parçada, her paragrafta, ana motifin açıkça ortaya çıkıp çıkmadığına bakılmalı. Birşey anlatmak isteyen kişi anlatmak istediği şeye kapılıp gider ve üzerinde düşünmez olur. Niyetine fazlaca yakın durduğu, "düşüncelere dalmış" olduğu için, söylemek istediği şeyi unutmuştur.

Hiçbir düzeltme, denenmeye değmeyecek kadar küçük veya önemsiz değildir. Yapılacak yüz değişikliğin her biri, kendi başına, aşırı titizlenme ve kılı kırk yarma çabası gibi görünebilir; topluca, metni bambaşka bir düzeye çıkarmaları mümkündür.

Perşembe, Mayıs 06, 2010

Theodor ADORNO - Minima Moralia (45-50)


Danca baskı kapağı

45
"Nasıl da hastalıklı görünüyor büyüyen her şey"—
Diyalektik düşüncenin şeyleşme eleştirisinin bir başka boyutu daha var: Bireysel olguları kendi yalıtılmışlıkları ve ayrılıkları içinde olumlamayı reddeder: Yalıtılmanın kendisini de evrenselin bir ürünü olarak görüyordur. Böylece hem manik sabitleşmeye karşı, hem de mutlak yargılarının bedelini konusunun özgül deneyimini yitirmekle ödeyen paranoid zihnin boş bir kabuk gibi dirençsizce sürüklenişine karşı bir panzehir olur. Diyalektiğin İngiliz Hegelcilerinin elinde ve daha çok da Dewey'nin gayretkeş pragmatizminde dönüştüğü şeye indirgenemeyeceği anlamına da gelir bu: Bir ölçü ve oran duygusu değildir diyalektik, her şeyin perspektif içine yerleşmesini sağlayan inatçı ve kunt bir sağduyu felsefesi değildir. Gerçi Hegel'in de Goethe'yle konuşmalarında, kendi düçımcesini üstadın Platoniznnine karçı savunurken ("[diyalektik] temelde her insanın doğasında bulunan bir muhalefet yeteneğinin, doğruyu yanlıştan ayırmamızı sağlayan bir yeteneğin düzenlenmesinden ve yöntemli bir biçimde geliştirilmesinden başka bir şey değildir") böyle bir görüşe yaklaştığı sanılabilir. Ama kendi kendini çelen bir hınzırlık da sezilir önerdiği formülün örtülü anlamında, çünkü "herkesin doğasında bulunan" şeylerden biri tam da sağduyunun reddidir; insanın en derin özelliklerinden biridir sağduyulu davranmaktan kaçınmak, hatta ona muhalefet etmek.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (40-44)


Romence baskı kapağı

40
Ondan hep söz et, ama hiç düşünme
.—Bugün derinlik psikolojisi, filmlerin, acıklı TV dizilerinin ve Horney'nin2 de yardımıyla en kuytu köşelere bile nüfuz ettiğine göre, insanların kendileriyle yüzyüze kalmalarının ve kendilerini yaşamalarının son olanağı da örgütlenmiş kültür tarafından ortadan kaldırılmış demektir. Paketlenmiş aydınlanma, sadece doğaçlama düşünceleri değil, (güçleri, mal oldukları acıya ve emeğe denk olan) analitik içgörüleri de fabrika ürünlerine dönüştürür - tıpkı ortodoks yöntemin3 formüllere indirgemeye zaten yatkın olduğu bireysel tarihin acılı sırlarını birtakım orta malı davranış kalıplarına dönüştürdüğü gibi.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (34-39)

İspanyolca baskı kapağı

34
Başında-kavak-yelleri-esen-Hans
— Bilginin iktidarla ilişkisi sadece uşaklıkla değil, hakikatle de ilgilidir. Çoğu bilgi, eğer güçler ilişkisiyle orantılı değilse, biçimsel açıdan ne kadar doğru olursa olsun, geçersizdir. "Hitler benim için patolojik bir vakadır" - bir mülteci doktorun bu sözleri sonuçta klinik bulgularla doğrulanabilir, ama o paranoyak adına dünyanın başına sarılan nesnel belayla orantısızlığı bu tanıyı gülünçleştirmekte, sadece mesleki bir lafazanlığa indirgemektedir. Hitler belki "kendinde" bir patolojik vakadır, ama hiç kuşkusuz "kendi için" değildir. Mültecilerin Faşizme karşı demeçlerinin çoğunda görülen kibirli şişkinlik ve zavallılık da bununla ilgilidir. Özgür, mesafeli ve çıkarsız değerlendirme kalıplarıyla düşünen insanlar, aslında bu tür düşünceyi geçersizleştiren şiddet deneyimini bu kalıpların içine yerleştiremediler. Şudur nerdeyse imkansız olan görev: Başkalarının iktidarının da kendi iktidarsızlığımızın da bizi aptallaştırmasına izin vermemek.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (29-33)


İtalyanca baskı kapağı

29

Cüce meyve.
— Proust nazikti: Kendini yazardan daha zeki sanma mahcubiyetinden kurtarıyordu okuru.

On dokuzuncu yüzyılda Almanlar düşlerinin resmini yaptılar; sonuç her zaman sebzeydi. Fransızlarınsa bir sebze resmi yapmaları bile yetiyordu, ortaya çıkanın bir düş olması için.
Anglo-Sakson ülkelerinde fahişeler, günahla birlikte, getireceği cehennem azabını da ikram ediyor gibi görünürler.

Amerikan manzarasının güzelliği: En küçük diliminde bile, ifade olarak, tüm ülkenin uçsuz bucaksızlığı belirir.

Mülteciliğin anılarında, av eti rostolarının belli bir tadı vardır: Hayvan sanki Freischün'ün1 tılsımlı kurşunlarıyla vurulmuş gibi bir tat.

Psikanalizde sadece abartılar doğrudur.

Mutlu olup olmadığımızı rüzgarın sesinden anlayabiliriz. Mutsuz insana evinin korunaksızlığını anımsatır bu ses, onu kuş uykularından, huzursuz düşlerinden uyandırarak. Mutlu adam içinse korunmuşluğunun şarkısıdır: Öfkeli uğultusunda, artık ona karşı etkisiz olduğunu itirafeden fısıltıyı da işitir.

Düşlerimizden tanıdığımız o sessiz gürültü, uyanık saatlerimizde gazete başlıklarından saldırır bize.

Efsanenin kıyamet habercisi, radyoda yaşıyor bugün. Zorunlu olarak duyurulan önemli olaylar her zaman felaketlerdir. Solemn sözcüğü, İngilizce'de hem törensel hem de tehlikeli anlamına gelir. Spikerin gerisindeki toplumun gücü, kendiliğinden dinleyicilere yönelmekte, onları hedefalmaktadır.

Yakın geçmiş her zaman felaketlerden artakalmış bir yıkıntı olarak görünür bize.

Tarihin eşyada beliren ifadesi, geçmiş azabın dışavurumudur sadece.
Hegel'de öz-bilinç, kendi benliğinden emin olmanın hakikatiydi: "Hakikatin doğal toprağı", Fenomenolojinin sözcükleriyle. Bunu artık anlayamaz hale geldiklerinde de burjuvalarda hiç değilse servet sahipliğinin gururundan doğan bir öz-bilinç vardı. Bugünse öz-bilincin tek anlamı, ego üzerinde düşünmenin mahcubiyeti ve iktidarsızlığının fark edilmesidir: Kendinin bir hiç olduğunu bilmek.

"Ben" demek birçok insan için daha şimdiden bir küstahlık haline gelmiştir.

Gözünüzdeki kıymık en iyi büyüteçtir.

En bayağı insan, en yücesinin zaaflarını sezebilir; en aptalı da en zekisinin düşünüşündeki hataları.

Cinsel ahlakın ilk ve tek ilkesi: Suçlayan her zaman suçludur. Bütün, yanlıştır.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (22-28)


Portekizce baskı kapağı, Gabriel Cohn yeni çevirisi Civa yayınevi 2008, Brezilya

22

Kurunun yanında yaş da
.
— Kültürel eleştirinin en eski ve en merkezi motiflerinden biri, yalan konusudur: Kültür, insana yaraşan bir toplumda yaşandığı yanılsamasını yaratmakta, bütün insan ürünlerinin temelinde yatan maddi koşulları gözlerden saklamakta ve rahatlatıp uyuşturarak, varoluşun.kötü ekonomik belirleniminin sürüp gitmesine hizmet etmektedir. Kültürün de bir ideoloji olduğu düşüncesidir bu ve ilk bakışta hem burjuva şiddet doktrinince hem de onun muarızınca paylaşıldığı, demek hem Nietzsche hem de Marx tarafından savunulduğu sanılır. Ama işte, insanı yalana karşı uyaran bütün nasihatler gibi bu düşüncenin kendisi de ideolojiye dönüşmeye pek yatkındır. Özel yaşam alanında görebiliriz bunu. Para düşüncesi ve peşinden getirdiği bütün çatışmalar, kaçınılmaz biçimde, en şefkatli, en erotik, en yüceltilmiş ruhsal ilişkilere bile sızar. Bu yüzden, kültürel eleştiri de, tutarlılık mantığına ve doğruluk ruhuna bağlı kalmak adına, bütün ilişkilerin açıkça ve amansızca kendi maddi kökenlerine indirgenmesini, tarafların çıkarlarına göre oluşmuş bir maddi bağlantıya eşitlenmesini talep edebilir. Çünkü anlam, bildiğimiz gibi, kökenden bağımstz değildir ve maddi olanı örten ya da dolayımlandıran her şeyde samimiyetsizliğin, duygusallığın, demek gizli ve bu yüzden çok daha zehirli olan çıkarın izini seçmek de hiç zor değildir.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (17-21)




17

Mülkiyet hakları.
— Geçmişte, pazar ilişkilerini hesaplayabilen kişinin kendi yaşamını belirlemesi bir ölçüde mümkündü. Bugünse böyle bir şey için anlamlı bir çerçeve yok. Üstelik herkes için geçerli bu. Ne kadar güçlü olursa olsun, ilke olarak herkes bir nesne durumunda şimdi. Generallik mesleği bile artık yeterli korunma sağlayamıyor. Faşist çağda hiçbir anlaşma genel kurmay karargahını hava saldırılarına karşı güvenceye alacak kadar bağlayıcı değil; geleneksel ihtiyatlılıklarına bağlı kalan generalleri ise Hitler ipe çektiriyor, Çan Kay Şek kurşuna dizdiriyor. Bütün bunlara bakarak şu sonuca varabiliriz: Sağ çıkmak isteyen kişi -sağkalmanın tuhaf, saçma bir yanı da var o ağrılı düşleri andınyor biraz, dünyanın sonunu yaşayıp da sonradan bir evin bodrum katından sürüne sürüne çıktığımız düşleri- her an kendi yaşamına son vermeye de hazır olmalıdır. Zerdüşt'ün "özgürce seçilmiş ölüm"ü öngören o coşkulu, şen doktrininin vardığı kasvetli hakikat budur. Özgürlük daralıp büzülerek saf olumsuzluğa dönüşmüş, art nouveau günlerinde "güzel ölüm" olarak bilinen şey de, ölümden çok daha korkunç şeylerin olduğu bir dünyada, yaşamanın sonsuz alçalışıyla ölmenin sonsuz azabını kısa kesme isteğine indirgenmiştir. - İnsanlığın nesnel sonu, sadece başka bir adıdır bunun: Birey olarak bireyin, insan türünü temsil ederken, türü gerçekleştirmesini sağlayabilecek özerkliği yitirdiğini anlatmaktadır.

18

Evsizlere sığınak.
— Özel yaşamın düştüğü durumu, sahnesine bakarak anlayabiliriz. Sözcüğün alışılmış anlamıyla barınak, artık imkansızdır. İçinde büyüdüğümüz geleneksel evler çekilmezleşmiştir.

Orada yaşanan her konforun bedeli bilgiye ihanettir bugün, en küçuk sığınma duygusuna bile aile çıkarlarının küflü kokusu karışmaktadır. Bir tabula rasa üzerinde inşa edilen o modem, işlevsel konutlarsa, uzmanların zevksizler için imal ettiği, içlerinde yaşayanlarla hiçbir bağlantısı olmayan yaşama kutularıdır, ya da yolunu şaşırarak tüketim alanına girmiş fabrika tesisleri - zaten sönüp gitmiş olan bağımsız varoluş özlemine taban tabana zıttır bütün bunlar.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (13-16)


Çekçe baskı kapağı


13

Koruma, yardım ve tavsiye
. — Bütün mülteci aydınlar sakat kalmış insanlardır ve kendi gururlarının kapalı odasında bu gerçeği birdenbire anlayarak daha da sarsılmak istemiyorlarsa eğer, zayıflıklarını en başta kendi kendilerine itiraf etmeleri yerinde olur. Sendikaların ya da otomobil trafiğinin yapısını ne kadar iyi bilirse bilsin, kendisi için her zaman anlaşılmaz kalacak bir ortam içinde yaşıyordur mülteci aydın; yanılmaya, yolunu şaşırmaya yargılıdır hep. Kitle kültürünün tekelci ortamında kendi bireysel varoluşunu sürdürmek için giriştiği çabalarla nesnel ve sorumlu bir çalışma arasında aşılması imkansız bir uçurum vardır. Kendi dili elinden alınmış, bilgisini besleyen tarihsel boyut da budanmıştır. Bu tecrit durumu, üyelerine güvenmeyen, farklı olarak damgalananlara düşmanca davranan kapalı siyasal grupların oluşmasıyla daha da ağırlaşır. Toplumsal ürünün yabancı uyrukluların payına düşen kısmı her zaman yetersizdir ve bu yüzden de genel rekabetin içinde kendi aralarında umutsuz bir ikincil çekişmeye girmek zorunda bırakır onları. Kişide izi kalmaması imkansızdır bunun. Dolaysız güdümün alçalışından muaf kalabilmiş adam bile, özel bir leke olarak taşır bu muafiyeti Toplumun yaşam süreci içinde, gerçeğe değmeyen, hayali bir varoluş. Yurtsuzlar arasındaki ilişkiler, toplumun yerleşik üyeleri arasındakilerden bile daha zehirlidir. Bütün vurgular yanlıştır, bütün perspektifler çarpık. Özel yaşam, bir vampir gibi, her zamankinden daha hırslı, daha gözü dönmüş bir halde öne çıkar: Artık varolmadığı için, hala canlı olduğunu kanıtlamaya çabalamaktadır. Kamu yaşamı, telaffuz edilmeyen bir bağlılık yeminine indirgenir genel platforma bağlılık. Yakalamanın, el koymanın ve hırsla yiyip bitirmenin manik ama soğuk bakışı yerleşir gözlere. Tek çare, kendimizle ve başkalarıyla ilgili tanılar yapmayı sürdürmektir Gözlerimizi açmak, olup bitenleri anlamak ve böylece kıyametten kaçınamasak bile onu o korkunç şiddetinden, demek körlükten arındırmaya çalışmak.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (9-12)


Fransızca baskı kapağı, Payot küçük kütüphane koleksiyonu, 2003.

9


Her şeyden önce, çocuğum— Yalanın ahlak dışı olmasının nedeni, kutsal ve dokunulmaz hakikati çiğnemesi değildir. Onları daha da köşeye sıkıştırıp yok etmek amacıyla üyelerinin ağzından işkenceyle laf alan bir toplum, hakikat üzerinde hak iddia edemez. Tümel hakikatsizlik tikel hakikat üzerinde ısrar ederse, onu kendi karşıtına dönüştürmüş olur. Yine de, her yalanın içinde itici bir şey vardır ve bunun bilinci, kırbaçla aşılanmış olsa bile, zindancıların daha iyi tanınmasını sağlayacaktır. Asıl yanlışlık, aşırı dürüstlüktür. Yalan söyleyen adam utanç duyar, çünkü her yalan, hakikat ve dürüstlüğe övgüler düzerken bir yandan da yaşamak için insanı yalan söylemeye zorlayan bir dünyanın alçaltıcılığını öğretir ona. Bu utanç, daha incelmiş, daha karmaşık kişiliklerin yalanlarında gedikler açar. Beceriksizce yalan söylerler; karşıdaki kişi açısından yalan bir ayıba, bir kabahate dönüştüren de bu beceriksizliktir. Yalan söyleyenin onu aptal sandığını gösterir bu, bir horgörü belirtisidir. Bugünün usta pratisyenlerinin elinde, gerçekliği çarpıtmaktan ibaret olan eski dürüst ve masum işlevini yitirmiştir yalan. Kimse kimseye inanmamakta, herkes her şeyin içyüzünü bilmektedir.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (5-8)


İngilizce baskı kapağı, Çeviri: E.F.N. Jephcott, Verso , 1978

5

Allah sizden razı olsun Doktor Bey. — Zararsız hiçbir şey kalmadı. Küçük zevkler, düşünme yükümlülüğünden vareste tutulduğunu sandığımız bütün o yaşam belirtileri, artık yalnız dikkafalı bir bönlüğü, inatçı bir körlüğü yansıtmakla kalmıyor, kendi karşıtlarına da hizmet ediyorlar. Çiçeklerin üzerine düşen dehşet gölgesi algılanmadığı anda bahar dalı bile yalana dönüşür; "ne kadar hoş!" gibi masum bir ünlem bile mide bulandıracak kadar nahoş bir varoluşun mazereti olur. Artık güzellik ve avunu yoktur - korkunç olanı gören, ona dayanabilen ve olumsuzluğun avunusuz bilinci içinde yine de daha iyi bir dünya olasılığına bağlı kalan bakıştan başka. Bütün doğal, kendiliğinden davranışlardan, her türlü tezcanlılıktan kuşkulanmak gerekir, çünkü varolanın daha üstün gücü karşısında fazlaca bükülgen bir tavır anlamına gelir bu. Eskiden yalnız kadeh tokuşturma sahnelerinde kendini gösteren rahatlık ve serbestliğin dipte yatan o kötücül anlamı, daha dostane duygulara da bulaşmıştır artık. Trendeki rastlansal söyleşide, varacağı anlamın cinayet olduğunu bildiğimiz halde tartışmadan kaçınmak için onayladığımız birkaç söz bile çoktan ihanetin içine çekmiştir bizi: Hiçbir düşünce iletişimin dışında duramaz, onu yanlış yerde, yanlış bir uzlaşma içinde dile getirmek, doğruluğunu da yok etmek olur.