Perşembe, Mayıs 06, 2010

Theodor ADORNO - Minima Moralia (13-16)


Çekçe baskı kapağı


13

Koruma, yardım ve tavsiye
. — Bütün mülteci aydınlar sakat kalmış insanlardır ve kendi gururlarının kapalı odasında bu gerçeği birdenbire anlayarak daha da sarsılmak istemiyorlarsa eğer, zayıflıklarını en başta kendi kendilerine itiraf etmeleri yerinde olur. Sendikaların ya da otomobil trafiğinin yapısını ne kadar iyi bilirse bilsin, kendisi için her zaman anlaşılmaz kalacak bir ortam içinde yaşıyordur mülteci aydın; yanılmaya, yolunu şaşırmaya yargılıdır hep. Kitle kültürünün tekelci ortamında kendi bireysel varoluşunu sürdürmek için giriştiği çabalarla nesnel ve sorumlu bir çalışma arasında aşılması imkansız bir uçurum vardır. Kendi dili elinden alınmış, bilgisini besleyen tarihsel boyut da budanmıştır. Bu tecrit durumu, üyelerine güvenmeyen, farklı olarak damgalananlara düşmanca davranan kapalı siyasal grupların oluşmasıyla daha da ağırlaşır. Toplumsal ürünün yabancı uyrukluların payına düşen kısmı her zaman yetersizdir ve bu yüzden de genel rekabetin içinde kendi aralarında umutsuz bir ikincil çekişmeye girmek zorunda bırakır onları. Kişide izi kalmaması imkansızdır bunun. Dolaysız güdümün alçalışından muaf kalabilmiş adam bile, özel bir leke olarak taşır bu muafiyeti Toplumun yaşam süreci içinde, gerçeğe değmeyen, hayali bir varoluş. Yurtsuzlar arasındaki ilişkiler, toplumun yerleşik üyeleri arasındakilerden bile daha zehirlidir. Bütün vurgular yanlıştır, bütün perspektifler çarpık. Özel yaşam, bir vampir gibi, her zamankinden daha hırslı, daha gözü dönmüş bir halde öne çıkar: Artık varolmadığı için, hala canlı olduğunu kanıtlamaya çabalamaktadır. Kamu yaşamı, telaffuz edilmeyen bir bağlılık yeminine indirgenir genel platforma bağlılık. Yakalamanın, el koymanın ve hırsla yiyip bitirmenin manik ama soğuk bakışı yerleşir gözlere. Tek çare, kendimizle ve başkalarıyla ilgili tanılar yapmayı sürdürmektir Gözlerimizi açmak, olup bitenleri anlamak ve böylece kıyametten kaçınamasak bile onu o korkunç şiddetinden, demek körlükten arındırmaya çalışmak.

Çok ihtiyatlı olmak gerekir bu noktada, özellikle de kişisel dostların seçilmesinde seçim diye bir şey hala mümkünse tabii. Kudret sahiplerine yanaşmaktan ve onlardan "bir şeyler beklemekten" özellikle kaçınmak gerekir. Muhtemel avantajlara dikilmiş göz, bütün insan ilişkilerinin ölümcül düşmanıdır; bu ilişkilerden dayanışma ve bağlılık doğabilir, ama pratik çıkar kaygılarından asla. Kudretlilerinin ayna imgeleri de daha tehlikesiz değildir:

Uşaklar, yaltakçılar, dilenciler: Kendilerinden daha iyi durumda olanlara, ancak mülteci ekonomisinin koşullarında gelişme imkanı bulabilen bir eski zaman rindliğiyle yaranmaya çalışanlar. Bunlar kendi koruyucularına bazı küçük avantajlar sağlayabilirler, ama bu avantajları kabul ettiği anda da onu aşağı çekerler - o da buna çok yatkındır zaten, yabancı bir ülkede kendisi de çaresiz olduğu için, her gün bu türden avantajlar kollamaktadır. Avrupa'da batıni jest çoğu zaman en kaba kişisel çıkar için bir bahaneydi belki; yine de bugünün mültecilik koşullarında, zahitlik düşüncesi, kendisi de birçok yerinden su alan pejmürde bir kavram olsa bile, hala en kabul edilebilir can filikası olarak görünüyor. Ama pek az kişinin önünde denize dayanıklı bir örnek olduğunu da teslim etmek gerekir. Yolcuların çoğu için, açlıktan ölmek ya da çıldırmak tehlikesi demektir böyle bir kurtuluş.

14

Le bourgeois revenant
.
— Yirminci yüzyılın ilk yarısının Faşist rejimleri, eskimiş bir ekonomik biçimi pekiştirirken, onu sürdürmek için gerekli olan terörü de artırdılar, düzenin akıldışı niteliği artık büsbütün göze batar hale gelmişti çünkü. Özel yaşam da payını aldı bundan. O kapalı, havasız özel alan, tikel çıkarların partizanlığı, çoktan miadını doldurmuş aile biçimi, mülkiyet hakkı ve kişilikte yansıması - dışsal otoritenin güçlendirilmesiyle birlikte bütün bunların da vadesi uzadı. Ama rahatsız bir vicdan da eşlik etti buna. Yanlışlık ve sahteliğin artık hiç bastırılamayan bilinci de eşlik etti. Burjuva değerlerinde bir zamanlar iyi ve temiz olan her şey, bağımsızlık, sebat, basiret, ihtiyatlılık gibi özellikler bütünüyle çürüdü, kirlendi. Çünkü burjuva varoluş biçimleri hunharca korunurken, ekonomik önkoşulları aşınıp gitmişti. Mahremiyet, aslında gizliden gizliye zaten özdeş olduğu mahrumiyete bıraktı yerini bütünüyle. Tikel çıkarlara o inatçı bağlılığa şimdi bir öfke de karışıyor: Daha farklı, daha iyi bir dünyayı artık tasarlayamamanın öfkesi. Masumluklarını yitirdikleri anda habisleşiyor burjuvalar. Küçük bahçeyi sanki epeydir bir "emlak" haline gelmemiş gibi şu anda bile şefkatle sulayan ama girmek isteyebilecek yabancıyı da korkuyla geri çeviren el, siyasal mültecinin sığınma talebini de reddetmiştir çoktan. Şimdi nesnel olarak tehdit altında olduğu için, yöneticilerin ve asalaklarının öznelliği de tümüyle insanlık dışı bir içerik kazanmaktadır. Böylece gerçekleştirir kendini sınıf: Dünyanın gidişine yön veren tahripkar iradeyi üstlenerek, kıyamet habercisi hortlaklar gibi yaşamaya devam etmektedir burjuvalar.

15

Le nouvel avare.
— İki çeşit tamahkarlık vardır. Birincisi, kadim olanıdır: Kişinin hem kendinden hem de başkalarından her şeyi esirgemesine yol açan tutku. Bu tipin fizyonomik özelliklerini Moliere ölümsüzleştirmiş, Freud da onu makatsal karakter2 kavramıyla açıklamıştır. Ünlü cimride, masalların o kılık değiştirmiş halifesinin sofuluk maskesini andıran gizli milyoner dilencide buluruz bu tipin en mükemmel örneğini. Onun koleksiyoncuyla, manik kişilikle ve nihayet büyük aşıkla ilişkisi, Gobseck'in Esther'le ilişkisi gibidir.3 Gazetelerin yerel haberlerle ilgili sütunlarında, hala zaman zaman rastlanabilecek bir tür antikadır. Zamanımızın cimrisiyse kendisine hiçbir şeyi, başkalarına her şeyi pahalı gören kişidir. Eşdeğerlik hesaplarıyla düşünür ve bütün özel yaşamını o yasaya, kişinin aldığından azını vermesini ama yine de bir şeyler almasını sağlayacak kadarını vermesini öngören yasaya bağımlı kılmıştır. Bütün iyi davranışlarına apaçık bir "gerekli mi, zorunda mıyım?" sorusu eşlik eder. Bu tip, gördüğü bir iyiliğin "öcünü almak" için gösterdiği telaşla ele verir kendini: Her masrafın karşılığının alındığı mübadele zincirinde hiçbir kayıp halkaya tahammülü yoktur. Bütün işlerini açıkta ve rasyonel bir tarzda yürüttüğü için de, Harpagon ve Scröoge'dan farklı olarak, suçlanması ya da aklının çelinmesi imkansızdır.4 İnsafsız olduğu kadar da dost canlısıdır. Gerektiği zaman, yadsınmaz bir biçimde doğrunun yanına geçer ve doğruyu yanlışa dönüştürür. Eski cimrinin o sefil açgözlülüğünün kurtarıcı bir yanı vardı: Kasadaki altınlar zorunlu olarak hırsızları da çekiyordu. Hatta şu da söylenebilir: Tıpkı erotik bir sahip olma arzusunun ancak kişinin kendini teslim etmesiyle tatmin edilebilmesi gibi, eski pintiliğin tutkusu da ancak fedakarlık ve kayıpla dindirilebiliyordu. Yeni cimriler zahitliklerini artık bir günah gibi değil, bir erdem gibi yaşıyorlar oysa. Sigortalarını yaptırmışlar.


16

İnceliğin diyalektiği üzerine
— Doğmakta olan sanayi toplumunda her türlü insani ilişkinin imkansızlaşacağını sezen Goethe, Wilhelm Meister'in Yolculuk Yılları'nda, inceliği, yabancılaşmış insanlar arasındaki kurtarıcı uyarlanma olarak sunmaya çalışmıştı. Vazgeçişten ayrılamayacak bir şey olarak görünüyordu bu uyarlanma ona; bütünsel temastan, tutkudan ve katışıksız mutluluktan el çekilecekti. İnsani olan, Goethe için, tarihin sorgulanmaz akışını, ilerlemenin insanlık dışı niteliğini, öznenin sönümlenişini kendi davası gibi olumlayan bir özsınırlama anlamına geliyordu. Gelgelelim o dönemden bu yana olup bitenler, Goethe'vari bir vazgeçişin doyum olarak görünmesine yol açacak türdendir. Bu arada incelik ve insanlık da -bunlar aynı şeydi onun için Goethe'ye göre bizi gitmekten alıkoyacakları noktaya kendileri gitmişlerdir. Çünkü artık bildiğimiz gibi kesin bir tarihsel anı vardır inceliğin. Burjuva bireyinin kendini mutlakıyetçi zorun sultasından kurtardığı andır bu. Özgür ve tek başına, sadece kendine hesap vermektedir birey; öte yandan, mutlakıyetin geliştirdiği hiyerarşik saygı ve düşüncelilik de eski ekonomik temelinden ve korkutucu gücünden sıyrılmıştır ama imtiyazlı gruplar içinde bir arada yaşamayı katlanılabilir kılacak kadar da varlığını korumaktadır henüz. Mutlakıyet ile liberallik arasında bu ilk bakışta paradoks gibi görünen etkileşim, sadece Wilhelm Meister'de değil, Beethoven'in geleneksel kompozisyon örgülerine karşı tavrında, hatta mantıkta Kant'ın nesnel olarak bağlayıcı fikirleri öznel olarak kurgulamasında bile gösterir kendini. Beethoven'in dinamik ve patlayıcı sergilemeleri izleyen düzenli özetlemelerinde, Kant'ın skolastik kategorileri bilincin birliğinden çıkarsamasında açıkça "incelikli" olan bir yön vardır. İnceliğin koşulu, eski sağlamlığını ve yekpareliğini çoktan yitirmiş ama yine de sürüp giden konvansiyondur. Onarılmaz bir yıkıntı halinde, sadece biçimlerin parodisinde yaşayıp gidiyordur: Cahillerin yararlanması için keyfi olarak düzenlenmiş veya geçmişten derlenmiş bir görgü kuralları demeti, gazetelerin gönüllü "görgü danışmanlarının" hep öğütlediği türden - şeref saatlerinde bu konvansiyonlara can vermiş olan anlaşmaysa şimdi araba sahiplerinin ve radyo dinleyicilerinin gözü kapalı konformizmine bırakmıştır yerini. Törensel anın göçüşü, ilk bakışta inceliğe yarayacak gibidir. özerk olmayan ve zarar verecek ölçüde dışsal
kalan her şeyden kurtulduğunda incelikli davranışın da artık sadece her insani durumun kendi özgül gereklerini dikkate alması beklenir. Ama böyle bir özgürleşmiş incelik, nominalizmin her bağlamda karşılaştığı zorlukların ortasına düşecektir. İncelik düpedüz törensel konvansiyonlara boyun eğmek anlamına gelmiyordu: Daha sonraki hümanistlerin ironikleştirdiği de tam bu türden konvansiyonlardı. İncelikli tavır, kendi tarihsel zemini kadar paradoksaldı aslında. Konvansiyonun yetkisiz kalmış iddialarıyla bireyin başıbozuk yönelişleri arasında bir uzlaşma -gerçekte imkansız bir uzlaşma- istiyordu. İncelikli davranışın konvansiyondan başka ölçüsti yoktu. Konvansiyon, ne kadar kuruyup solmuş bir halde olursa olsun, bireysel hak iddiasının tözünü oluşturan evrenseli temsil ediyordu. Farkların ayrıştırılmasıdır incelik. Bilinçli sapmalardan oluşur. Ama özgürleşmiş ayrıştırılacağı bir evrensel kalmamışincelik, bir mutlak olarak karşısına dikildiği bireyi cezbetmeyi de başaramaz ve sonunda mutlaka haksızlık eder ona. Neyin tartışılıp neyin tartışılmayacağını belirleyen hiçbir kuralın kalmadığı bir dünyada, artık iyi yetişmenin doğal gereği sayılmayan "sağlığınız nasıl" sorusu mütecessislik ya da kötü niyetliliğe, nazik konular karşısında suskunluksa bomboş bir aldırışsızlığa dönüşür. Böylece birey de inceliğe karşı düşmanlık -sebepsiz de olmayan bir düşmanlıkbeslemeye başlar: Sözgelimi belli bir kibarlık biçimi, kendisiyle bir insan olarak konuşulduğu duygusunu vermekten çok, insanlık dışı durumunu sezdiriyordur ona ve kibar kişi de sırf kibarlığı sürdürdüğü, bu aşılmış ayrıcalığı devam ettirdiği için nezaketsiz görünme riskiyle karşı karşıyadır. Özgürleşmiş ve tümüyle bireyselleşmiş incelik sonunda sadece bir yalan haline gelir. Bugün inceliğin bireydeki sahici ilkesi, hakkında konuşmayı sahiden reddettiği şeyde saklıdır: Her bireyde cisimleşen fıili ve daha çok da potansiyel güç. Kişilere teklifsiz davranma ve onları oldukları gibi kabul etme önerisinin ardında gayretkeş bir "yerine oturtma" isteği yatıyordur aslında:

Bireyi ve önündeki olasılıklan, ağzından çıkan her sözün içerdiği zımni kabullenişler aracılığıyla, gittikçe katılaşan evrensel hiyerarşi içindeki yerine yerleştirme isteği. Inceliğin nominalizmi. en evrensel olanın, demek kaba dışsal gücün, en mahrem durumlarda bile galip gelmesine yardım eder. Konvansiyonu yararsız, günü geçmiş ve dışsal bir süs olarak bir yana atmak, her şeyin en dışsal olanını, bir dolaysız egemenlik dünyasını olumlamak anlamına gelir. Bu incelik karikatürünün bile bugünün laubali ahbap çavuşluğu -ki özgürlüğün kötü bir şakaya dönüşmesidir- sonucunda ortadan kalkmasının yaşamı daha da katlanılmaz kılması, insanların bugünkü koşullarda birlikte yaşamasının ne kadar imkansızlaştığını gösteren ömeklerden sadece bir tanesidir.

Hiç yorum yok: