Cumartesi, Kasım 12, 2011

Theodor ADORNO - Minima Moralia (78-99)

Flamanca (Hollanda) baskı kapağı
78
Tepelerin üzerinde. — Kedere kusursuz ifadesini kazandıran masal Pamuk Prenses'tir. Pencerenin ardından yağan kara bakan kraliçe, katışıksız imgesidir bu ruh halinin: Kar tanelerinin cansızca yaşayan güzelliğine dalmış, pencere pervazının yas siyahına ve içinde kanayan yaraya rağmen bir kız çocuk istemektedir Doğum sırasında ölecektir. Mutlu son hiç azaltmaz bu keder duygusunu. Dileğinin bağışlanması ona ölüm getirdiği ölçüde kurtarılma da bir serap olarak kalır. Çünkü cam tabutta uyur gibi yatanın uyandığına inanamaz daha derin algı. Yolculuğun sarsıntısıyla boğazından fırlayan zehirli elma dilimi, bir cinayet aracı olmaktan çok, yaşanmayıp sürgüne gönderilmiş yaşamının geri kalan kısmı değil midir? Ve ancak şimdi, sahte müjdecilere inanması artık imkansızlaştığında uyanmıyor mudur bu yaşanmamış yaşamdan? Nasıl da yetersiz çıkar mutluluğun sesi: "Pamuk Prenses ondan hoşlandı ve onunla birlikte gitti." Kötü kalplilik karşısındaki kötü kalpli zafer yüzünden nasıl da geçersiz kılınır! İşte, kurtarılmayı beklerken bize de bir ses umudun boş olduğunu söyler; ama sadece bu güçsüz umuttur tek bir soluk bile almamızı sağlayan. Derin düşüncenin yapabileceğinin en çoğu, kederin ikizanlamlılığını hep yeni şekillenmeleri içinde izlemektir. Hakikat, gerçekdışının şekillerinin günün birinde bize gerçek kurtuluşu bağışlayacağını söyleyen o yanılsamadan ayrılamaz.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (73-77)

Lehçe baskı kapağı

73
Sapma. — İşçi hareketinin yozlaşması, mensuplarının resmi iyimserliğiyle de kanıtlanıyor. Kapitalist dünya pekiştikçe daha da artar görünen bir iyimserlik bu. Hareketin kuruculan hiçbir zaman başarıyı çantada keklik saymamış ve bu yüzden de işçi örgütlerine hep karamsar sözler söylemişlerdi. Oysa bugün, düşmanın o dönemle kıyaslanmayacak kadar güçlü olduğu ve kitlelerin bilinci üzerinde çok daha sıkı bir denetim kurduğu bir ortamda, bu bilince onay vermeyi reddetmekle onu radikal bir dönüşe uğratmaya yönelen her çaba gericilik sayılıyor. Kapitalizmin eleştirisini proletaryanın eleştirisiyle birleştiren herkese kuşkuyla bakılıyor - hem de proletaryanın sadece kapitalist gelişme eğilimlerinin bir yansımasına dönüşmesinin gittikçe hız kazandığı birdönemde. Düşüncenin negatiföğesi sınıf hudutlarını aştığı anda kaşlar çatılmakta. Kayzer Wilhelm'in "Yeremya'ları1 hoşgörmem" şiarı, ezmek istediklerinin saflarına da sızmıştır. Örneğin Alman işçilerinin herhangi bir kendiliğinden direniş göstermediklerini belirtmeye yeltenen kişiler, o günlerde yaşamın böyle yargılara fırsat vermeyecek kadar oynak ve akışkan olduğu yanıtıyla karşılaşıyordu; o sırada tam orada, hava savaşının zavallı Alman kurbanları -kendilerine yönelmediği sürece bombardımanlara pek ses çıkarmayan kurbanlardı bunlar- arasında yer almayan kişinin ağzını açmaya hakkı yoktu ve zaten Romanya ve Yugoslavya'da tarım reformları başlamak üzereydi. Ama toplumsal kıyametten kaçınılabileceği beklentisinin rasyonelliği ne kadar azalırsa, onlar da eski duaları o kadar ciddiyetle yineliyorlar: Kitleler, dayanışma, Parti, sınıf mücadelesi. Siyasal iktisadın eleştirisindeki tek bir düşünceye bile sol platform içinde artık güçlü bir inanç duyulmadığı halde; gazeteleri her türlü revizyonizmi geride bırakan ama hiçbir şey de ifade etmeyen ve ertesi gün keyfi olarak değiştirilebilen tezlerle dolup taştığı halde, teoriyi berhava etmiş sloganlara karşı en ufak bir saygısızlık sözkonusu olduğunda, Parti Çizgisinin sadık bekçilerinin kulaklan hemen bir müzisyen duyarlılığı kazanıvermektedir. Bu avanti popolo [haydi halkım, ileri!] iyimserliği, uluslararası yurtseverlikte çok uygun bir yol arkadaşı da bulmuştur kendine. Sadık taraftar, hangisine olursa olsun mutlaka bir halka mensup olmalıdır. Ama insanlar arasında sözümona bir kader ortaklığını eylemin otorite kaynağı olarak alan bu dogmatik "halk" kavramında, doğanın zorundan kurtulmuş bir toplum düşüncesi de örtük olarak yadsınıyordur.