Theodor Adorno etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Theodor Adorno etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çarşamba, Mart 06, 2013

Theodor Adorno, Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken

 
 
 
Kültür endüstrisi terimi yanılmıyorsam ilk defa 1947′de, Amsterdam’da Horkheimer’la birlikte yayımladığımız Aydınlanmanın Diyalektiği’nde kullanıldı.


Müsveddelerde “kitle kültürü” terimini kullanmıştık. Fakat daha sonra, yandaşlarının işine gelecek yorumları dışarıda bırakmak amacıyla kitle kültürü yerine “kültür endüstrisi” terimini kullanmayı uygun bulduk; ne de olsa onun, kitlelerden kendiliğinden çıkan bir kültür sorunu olduğunu ortaya atabilirler, onu popüler sanatın çağdaş formu sayabilirlerdi ki bu ikincisinin kültür endüstrisinden kesin olarak ayırt edilmesi gerekir. Kültür endüstrisi eski olanla tanıdık olanı yeni bir nitelikte birleştirir.

Kitlelerin tüketimine göre düzenlenen ve büyük ölçüde o tüketimin yapısını belirleyen ürünler, tüm sektörlerde az çok bir plana göre üretilir. Tüm sektörler yapısal olarak benzerdir ya da en azından birbirinin açıklarını kapatarak, neredeyse tamamen gediksiz bir sistem oluştururlar. Bunu olanaklı kılan sadece çağdaş teknik olanaklar değil, aynı zamanda ekonomik ve yönetsel yoğunlaşmadır. Kültür endüstrisi kasıtlı olarak tüketicileri kendisine uydurur.

Bin yıllardır ayrı duran yüksek ve düşük sanat düzeylerini, her ikisinin de zararına bir araya gelmeye zorlar. Yüksek sanatın önemi, yararı konusundaki spekülasyonlarla yok edilirken, düşük sanatın önemi de, (toplumsal denetim kusursuz olmadığı sürece) içinde barındırdığı isyancı direniş özelliğine dayatılan medeni sınırlamalarla yok edilmektedir. Böylece, kültür endüstrisi yöneltilmiş olduğu milyonların bilincini ve bilinçaltını yönlendiriyor olmasına rağmen, kitleler birincil değil, ikincil role düşerler ve hesaplanabilir nesneler, makinenin tali parçaları olurlar. Tüketici, kültür endüstrisinin bizi ikna etmeye çalıştığı gibi hükmedici ya da özne değil, aksine nesnedir. Özellikle kültür endüstrisi için biçimlendirilmiş olan kitle iletişim araçları terimi, vurguyu nispeten zararsız bir alana kaydırmakta çok işe yaramıştır. Gerçekte ne öncelikle kitlelerle, ne de iletişim tekniklerinin gelişimiyle bir ilgisi vardır, aksine onları dolduran ruhla, sahiplerinin sesiyle ilişkilidir. Kültür endüstrisi kitlelerle ilişkisini kötüye kullanarak, verili ve değişmez sayılan bir zihniyeti çoğaltmaya ve güçlendirmeye çalışır. Her ne kadar kültür endüstrisi kitlelere uyum sağlamadan varolamayacak olsa da, kitleler onun ölçütü değil ideolojisidir.

Theodor W. Adorno - Stanford Encyclopedia of Philosophy

Theodor W. Adorno


First published Mon May 5, 2003; substantive revision Mon Oct 10, 2011
Theodor W. Adorno was one of the most important philosophers and social critics in Germany after World War II. Although less well known among anglophone philosophers than his contemporary Hans-Georg Gadamer, Adorno had even greater influence on scholars and intellectuals in postwar Germany. In the 1960s he was the most prominent challenger to both Sir Karl Popper's philosophy of science and Martin Heidegger's philosophy of existence. Jürgen Habermas, Germany's foremost social philosopher after 1970, was Adorno's student and assistant. The scope of Adorno's influence stems from the interdisciplinary character of his research and of the Frankfurt School to which he belonged. It also stems from the thoroughness with which he examined Western philosophical traditions, especially from Kant onward, and the radicalness to his critique of contemporary Western society. He was a seminal social philosopher and a leading member of the first generation of Critical Theory.

Unreliable translations hampered the initial reception of Adorno's published work in English speaking countries. Since the 1990s, however, better translations have appeared, along with newly translated lectures and other posthumous works that are still being published. These materials not only facilitate an emerging assessment of his work in epistemology and ethics but also strengthen an already advanced reception of his work in aesthetics and cultural theory.




1. Biographical Sketch

Born on September 11, 1903 as Theodor Ludwig Wiesengrund, Adorno lived in Frankfurt am Main for the first three decades of his life and the last two (Müller-Doohm 2005, Claussen 2008). He was the only son of a wealthy German wine merchant of assimilated Jewish background and an accomplished musician of Corsican Catholic descent. Adorno studied philosophy with the neo-Kantian Hans Cornelius and music composition with Alban Berg. He completed his Habilitationsschrift on Kierkegaard's aesthetics in 1931, under the supervision of the Christian socialist Paul Tillich. After just two years as a university instructor (Privatdozent), he was expelled by the Nazis, along with other professors of Jewish heritage or on the political left. A few years later he turned his father's surname into a middle initial and adopted “Adorno,” the maternal surname by which he is best known.

Adorno left Germany in the spring of 1934. During the Nazi era he resided in Oxford, New York City, and southern California. There he wrote several books for which he later became famous, includingDialectic of Enlightenment (with Max Horkheimer),Philosophy of New Music, The Authoritarian Personality (a collaborative project), and Minima Moralia. From these years come his provocative critiques of mass culture and the culture industry. Returning to Frankfurt in 1949 to take up a position in the philosophy department, Adorno quickly established himself as a leading German intellectual and a central figure in the Institute of Social Research. Founded as a free-standing center for Marxist scholarship in 1923, the Institute had been led by Max Horkheimer since 1930. It provided the hub to what has come to be known as the Frankfurt School. Adorno became the Institute's director in 1958. From the 1950s stem In Search of Wagner, Adorno's ideology-critique of the Nazi's favorite composer; Prisms, a collection of social and cultural studies; Against Epistemology, an antifoundationalist critique of Husserlian phenomenology; and the first volume of Notes to Literature, a collection of essays in literary criticism.

Cuma, Şubat 15, 2013

Theodor ADORNO - Minima Moralia (Dedication)

Minima Moralia, İlk İngilizce baskılardan, New Left Books 1974



MINIMA MORALIA

THEODOR ADORNO



Dedication

The melancholy science from which I make this offering to my friend relates to a region that from time immemorial was regarded as the true field of philosophy, but which, since the latter's con¬version into method, has lapsed into intellectual neglect, sententious whimsy and finally oblivion: the teaching of the good life. What the philosophers once knew as life has become the sphere of private existence and now of mere consumption, dragged along as an appendage of the process of material production, without autonomy or substance of its own. He who wishes to know the truth about life in its immediacy must scrutinize its estranged form, the objec¬tive powers that determine individual existence even in its most hidden recesses. To speak immediately of the immediate is to behave much as those novelists who drape their marionettes in imitated bygone passions like cheap jewellery, and make people who are no more than component parts of machinery act as if they still had the capacity to act as subjects, and as if something depended on their actions. Our perspective of life has passed into an ideology which conceals the fact that there is life no longer.

Cumartesi, Kasım 12, 2011

Theodor ADORNO - Minima Moralia (78-99)

Flamanca (Hollanda) baskı kapağı
78
Tepelerin üzerinde. — Kedere kusursuz ifadesini kazandıran masal Pamuk Prenses'tir. Pencerenin ardından yağan kara bakan kraliçe, katışıksız imgesidir bu ruh halinin: Kar tanelerinin cansızca yaşayan güzelliğine dalmış, pencere pervazının yas siyahına ve içinde kanayan yaraya rağmen bir kız çocuk istemektedir Doğum sırasında ölecektir. Mutlu son hiç azaltmaz bu keder duygusunu. Dileğinin bağışlanması ona ölüm getirdiği ölçüde kurtarılma da bir serap olarak kalır. Çünkü cam tabutta uyur gibi yatanın uyandığına inanamaz daha derin algı. Yolculuğun sarsıntısıyla boğazından fırlayan zehirli elma dilimi, bir cinayet aracı olmaktan çok, yaşanmayıp sürgüne gönderilmiş yaşamının geri kalan kısmı değil midir? Ve ancak şimdi, sahte müjdecilere inanması artık imkansızlaştığında uyanmıyor mudur bu yaşanmamış yaşamdan? Nasıl da yetersiz çıkar mutluluğun sesi: "Pamuk Prenses ondan hoşlandı ve onunla birlikte gitti." Kötü kalplilik karşısındaki kötü kalpli zafer yüzünden nasıl da geçersiz kılınır! İşte, kurtarılmayı beklerken bize de bir ses umudun boş olduğunu söyler; ama sadece bu güçsüz umuttur tek bir soluk bile almamızı sağlayan. Derin düşüncenin yapabileceğinin en çoğu, kederin ikizanlamlılığını hep yeni şekillenmeleri içinde izlemektir. Hakikat, gerçekdışının şekillerinin günün birinde bize gerçek kurtuluşu bağışlayacağını söyleyen o yanılsamadan ayrılamaz.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (73-77)

Lehçe baskı kapağı

73
Sapma. — İşçi hareketinin yozlaşması, mensuplarının resmi iyimserliğiyle de kanıtlanıyor. Kapitalist dünya pekiştikçe daha da artar görünen bir iyimserlik bu. Hareketin kuruculan hiçbir zaman başarıyı çantada keklik saymamış ve bu yüzden de işçi örgütlerine hep karamsar sözler söylemişlerdi. Oysa bugün, düşmanın o dönemle kıyaslanmayacak kadar güçlü olduğu ve kitlelerin bilinci üzerinde çok daha sıkı bir denetim kurduğu bir ortamda, bu bilince onay vermeyi reddetmekle onu radikal bir dönüşe uğratmaya yönelen her çaba gericilik sayılıyor. Kapitalizmin eleştirisini proletaryanın eleştirisiyle birleştiren herkese kuşkuyla bakılıyor - hem de proletaryanın sadece kapitalist gelişme eğilimlerinin bir yansımasına dönüşmesinin gittikçe hız kazandığı birdönemde. Düşüncenin negatiföğesi sınıf hudutlarını aştığı anda kaşlar çatılmakta. Kayzer Wilhelm'in "Yeremya'ları1 hoşgörmem" şiarı, ezmek istediklerinin saflarına da sızmıştır. Örneğin Alman işçilerinin herhangi bir kendiliğinden direniş göstermediklerini belirtmeye yeltenen kişiler, o günlerde yaşamın böyle yargılara fırsat vermeyecek kadar oynak ve akışkan olduğu yanıtıyla karşılaşıyordu; o sırada tam orada, hava savaşının zavallı Alman kurbanları -kendilerine yönelmediği sürece bombardımanlara pek ses çıkarmayan kurbanlardı bunlar- arasında yer almayan kişinin ağzını açmaya hakkı yoktu ve zaten Romanya ve Yugoslavya'da tarım reformları başlamak üzereydi. Ama toplumsal kıyametten kaçınılabileceği beklentisinin rasyonelliği ne kadar azalırsa, onlar da eski duaları o kadar ciddiyetle yineliyorlar: Kitleler, dayanışma, Parti, sınıf mücadelesi. Siyasal iktisadın eleştirisindeki tek bir düşünceye bile sol platform içinde artık güçlü bir inanç duyulmadığı halde; gazeteleri her türlü revizyonizmi geride bırakan ama hiçbir şey de ifade etmeyen ve ertesi gün keyfi olarak değiştirilebilen tezlerle dolup taştığı halde, teoriyi berhava etmiş sloganlara karşı en ufak bir saygısızlık sözkonusu olduğunda, Parti Çizgisinin sadık bekçilerinin kulaklan hemen bir müzisyen duyarlılığı kazanıvermektedir. Bu avanti popolo [haydi halkım, ileri!] iyimserliği, uluslararası yurtseverlikte çok uygun bir yol arkadaşı da bulmuştur kendine. Sadık taraftar, hangisine olursa olsun mutlaka bir halka mensup olmalıdır. Ama insanlar arasında sözümona bir kader ortaklığını eylemin otorite kaynağı olarak alan bu dogmatik "halk" kavramında, doğanın zorundan kurtulmuş bir toplum düşüncesi de örtük olarak yadsınıyordur.

Cuma, Mayıs 07, 2010

Theodor ADORNO - Minima Moralia (72)


Fransızca baskı kapağı, Kanada




72
İkinci hasat.
— Yetenek belki de yüceltilmiş öfkeden başka bir şey değildir: İnatçı nesneleri yok etmek amacıyla vaktiyle uç noktaya götürülmüş enerjileri sonradan sabırlı gözlemin yoğunlaşmasına dönüştürme ve böylece şeylerin gizini ortaya çıkarana kadar uğraşma kapasitesi - oyuncak bebeğin son "ınga" sesini duyana kadar onu kırıp döken bir çocuk gibi tıpkı. Pratik nesnelerle ilişkisini kesmiş ve düşüncelere dalmış bir adamın yüzüne bakıp da bir saldırganlığın -başka zaman eyleme dökülecek bir saldırganlık- izini görmemiş olabilirmiyiz hiç? Yaratışın coşkusu içinde kendinden geçmiş sanatçı, "öfkeden gözü dönmüş gibi çalışmak" sözünde de ifade bulan bir hunharlığa hedef olduğunu hissetmiyor mudur? Üstelik kişinin kendini hem kısıtlılıktan hem de kısıtlanmışlığın sonucu olan öfkeden kurtarması için tam da böyle bir öfkeye ihtiyacı yok mudur? Sanatın uzlaşmacılığı, sadece yıkıcılığından alınmış bir ödün olamaz mı?

Bugünlerde çoğu kişi dikenlerle vuruyor.

Bazı nesneler, jestleri ve dolayısıyla davranış tarzlarını kendi yapılarında taşırlar. Terlik, elin hiç yardımı olmadan giyilmek üzere tasarlanmıştır. Eğilmeye karşı duyulan nefretin anıtıdır.

Theodor ADORNO - Minima Moralia (51-71)



İKİNCİ BÖLÜM

1945 •
Herşeyin kötü olduğu yerde en kötüyü bilmek iyi olmalı. F. H. Bradley
51
Aynanın arkasına.
— Yazarlar için bir ilk uyarı: Her metinde, her parçada, her paragrafta, ana motifin açıkça ortaya çıkıp çıkmadığına bakılmalı. Birşey anlatmak isteyen kişi anlatmak istediği şeye kapılıp gider ve üzerinde düşünmez olur. Niyetine fazlaca yakın durduğu, "düşüncelere dalmış" olduğu için, söylemek istediği şeyi unutmuştur.

Hiçbir düzeltme, denenmeye değmeyecek kadar küçük veya önemsiz değildir. Yapılacak yüz değişikliğin her biri, kendi başına, aşırı titizlenme ve kılı kırk yarma çabası gibi görünebilir; topluca, metni bambaşka bir düzeye çıkarmaları mümkündür.